logo

Ekonomik Çöküşün Sessiz Çığlığı

Türkiye ekonomisi son yıllarda belki de tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birini yaşıyor. Resmî rakamlar dahi enflasyonun belini doğrultamadığını kabul ederken, halkın çarşıda, pazarda yaşadığı gerçek enflasyon bu rakamların çok ötesinde. Ancak rakamlardan da öte, bu krizin en ağır yükünü çekenler var: Emekliler ve işçiler. Sessiz bir çöküş yaşıyor bu kesimler. Çünkü artık sofrada bir dilim ekmeği bile hesapla koymak zorundalar.

Her sabah saat altıda kalkıp mesaiye giden işçi, gün sonunda evine götürdüğü üç kuruşla çocuğuna bir kutu süt alamıyor. Emekli ise hayatının en güzel yıllarını bu ülkenin kalkınması için verdikten sonra, şimdi faturasını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyor. Maaşlar daha cebe girmeden eriyor. Bankamatikten çekilen emekli maaşı, ev kirası ve temel gıda harcamalarıyla bir çırpıda buharlaşıyor.

Ekonomik kriz yalnızca cebimizi değil, onurumuzu da kemiriyor. Bir emeklinin markette peynirin fiyat etiketine bakıp derin bir iç çekmesi sadece bir fotoğraf karesi değil; bu ülkenin içinde bulunduğu sosyal adaletsizliğin en net göstergesi. Devletin sosyal güvenlik sistemi, artık emekliye güven vermekten çok uzak. Emeklilik bir lüks haline gelmiş durumda. “İkinci bir iş yapmadan geçinemiyorum” cümlesi ise bir istisna değil, adeta bir toplum gerçeği.

Asgari ücretlinin yaşadığı zorluklar da cabası. Çalışan yoksullar ülkesine döndük. Günde sekiz saat çalışan, hatta çoğu zaman fazla mesai yapan işçilerin maaşı, açlık sınırının bile altında. Üstelik bu insanlar geçim derdinin yanında çocuk okutmaya, borç ödemeye, geleceğe dair hayaller kurmaya çalışıyor. Ancak ekonomik tablo, bu hayallerin yerini günden güne kaygıya bırakıyor.

Peki bu tabloyu kim düzeltecek? Her açıklamada “düze çıkıyoruz” denilen ekonomi, neden halkın cebinde hiç düze çıkmıyor? Enflasyonla mücadele söylemleri ne yazık ki raflara uğramıyor. Marketten alınan üç kalem ürün, bir maaşın üçte birine denk geliyor. Artık mesele sadece ekonomi değil; mesele bir hayat mücadelesi.

Bu ekonomik çöküşe karşı sessiz kalmak da bir tür suç ortaklığı. Siyaset kurumu, rakamlarla oynamayı bırakıp bu ülkenin emekçisine, emeklisine gerçek çözümler sunmalı. Çünkü bu insanlar bu ülkenin direği. O direk çökerse, sadece ekonomi değil; vicdan da çöker.

Artık birileri yüksek tondan konuşmalı: Türkiye’de yaşam standartları, sosyal devlet anlayışıyla yeniden inşa edilmek zorunda. Emekli aylıkları insanca yaşamı sağlayacak seviyeye çekilmeli, işçiye sadece ayakta kalması değil, yaşaması için maaş verilmeli. Aksi halde bu sessiz çöküş, yarın çok daha derin bir toplumsal krize evrilebilir.

Çünkü ekonomi sadece sayı değildir. O sayıların arkasında bir annenin gözyaşı, bir babanın suskunluğu, bir çocuğun eksik beslenmesi vardır. Ve bu hikâye, yalnızca TÜİK verilerinde değil, bu halkın kalbinde yazılıdır.

21 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ

BENZER HABERLER